Ankara tüccarlarından Ford’un acentesi Koçzade Vehbi Bey tren Sirkeci Garından ayrılırken fevkalâde mutlu ve heyecanlı idi. Yıllardan beri içinde olan bir özlemi gideriyor, nihayet hayalinde yaşattığı Avrupa’yı görmeye gidiyordu.
Semplon Ekspresi süratle Hadımköy, Çatalca istasyonlarını geçip Edirne’ye, Bulgaristan sınırına doğru hızla yollanırken Vehbi Bey düşünüyordu tatlı tatlı. Önce Sofya’ya uğrayacaklardı, oradan Romanya’nın âdeta küçük Paris denilen Bükreşi’ni görecekler; sonra Viyana, Berlin ve nihayet ver elini Paris gezilecekti.
Koçzade Vehbi Bey yalnız değildi bu yolculukta. Kınacızade Mustafa Bey ve çok yakın akrabası Çubukçuzade Arif Bey beraberdiler. Ankara’nın bu önemli ve pek genç tüccarları dil bilmedikleri için yanlarında çalışan bir mühendisi de tercüman olarak götürüyorlardı.
Koçzade Vehbi Bey 30 yaşlarında, işini pek seven ve 16 yaşından beri çalışarak başarı kazanmış, geleneklerine, dinine bağlı anne tarafından 600, baba tarafından 250 yıllık Ankaralı bir ailenin çocuğu idi. Keçiören’in Çoraklı semtinde bir yazlık evde 1901’de doğmuştu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun başında Padişah Sultan Abdülhamid vardı o yıllar ama o görkemli imparatorlukta çöküntü başlamıştı. Padişah ise bir yandan Avrupalıların, bir yanda. Elektrik yoktu, gazyağı yakılıyordu lambalarda. Gazyağını iki litrelik tenekelerde Amerikalılar, İngilizler getiriyor ve satıyorlardı Ankaralılara.
Ülke bakımsızdı, yol yok, su yok, okul yok, ilaç yok, sağlık hizmeti diye bir şey yoktu. Ve Ankara küçük bir kasaba gibiydi.
Rumlar, Ermeniler ve Museviler idare ediyordu ticareti. Müslüman Türkler ise onların mağazalarında, işyerlerinde çalışıyorlardı.
En güzel evler, dükkanlar gayrimüslimlerindi. Pazar günleri tertemiz giyinir eğlenir, büyük caddelerde piyasa yaparak birbirlerini görürlerdi.
Müslüman aileler kendi içlerine kapanık yaşarlardı. Zenginler, Musevi ve Hıristiyanlara göre pek azdı. Bulgurlular, Kınacılar, Aktarlar ki bunların birkaç bin altın servetleri olduğu söylenirdi.
Zenginlik derecesine göre bu ailelerin çift atlı veya tek atlı arabaları, onlara hizmet verirdi. At ve eşek sahibi olmak bile bir başka varlık ölçüsüydü.
Mahalle mektebinden sonra Koçzade Vehbi Beyi, Hacıbayram Camii yanında bir ilkokula vermişlerdi. Birincilikle bitirmişti orasını. Sonra Taş Mektep’e, ardından idadiye geçmişti (günümüzün lise karşılığı). Fevkalâde başarılı bir öğrenci olmasına rağmen Vehbi Bey ısrarla okuldan ayrılmak ve ticaret hayatına atılmak istiyordu. Ailesinin bütün ısrarlarına rağmen tasdiknamesini okuldan aldığı zaman tam 15 yaşındaydı.
Koçzade, kendisine bu hayatı kararı verdiren sonun başlangıcı olayı hatırlayarak gözlerini yumdu ve hafifçe gülümsedi.