Hiç şüphe yok ki 1908 İnkılâbından önce hiç kimse otomobil kullanmak için yüksek makamlardan izin almaya cesaret edemezdi. Zira Zaptiye Nezareti (en yüksek emniyet işleri makamı) böyle bir istekte bulunan kimsenin ne biçim bir adam olduğunu öğrenirdi. Her detayı merak eder, hakkında gizli tahkikat yapar ve en sonunda da başını belaya sokardı. Böyle bir kuşkulu hava içinde ne olduğu pek bilinmeyen yeni bir aracı getirtmek, satmak, kullanmak gibi işlemler kendiliğinden kısılmış ve felce uğramıştı. Öte yandan saray ailesinden arzu edenlere birer otomobil sağlanıyordu. Şehzade Abdülmecit, Şehzade Burhanettin gibi. Bundan başka Selimiye Kışlasında tümen kumandanı olarak bulunan Prens Aziz de Mısır’dan kendisine ait olan Fiat markalı otomobilini İstanbul’a getirtmiş ve kullanmıştı. Demek oluyor ki böyle bir araca sahip olmak bir çeşit imtiyazdan başka birşey değildi. Bundan saray mensupları, yabancı uyruklu zenginler, daha önce sözünü ettiğimiz Hurma Kralı gibi feodal beyler yararlanıyordu.
Etiket arşivi: Otomobil
MISIR HİDİVİ DE OTOMOBİL ALIYOR
İstanbul’dan başka, 1897 yılında Mısır Hidivi Halim Paşa da Kahire’de bir otomobil sahibi olmuştu. 500 Mısır lirasına satın alınan bu otomobilin markası Dedion Bouton*’du. Bu Fransız arabası saatte 40 kilometre hızla gidiyordu. Şoförünün anlattığına göre Mısır hidivi bu otomobille Kahire sokaklarında gezmeye cesaret edemiyor, daha ziyade çöllerde gezinti yapıyordu. Hidivden sonra Mısır zenginlerinde de otomobil merakı baş göstermişti. Kahire’den başka Beyrut gibi belli başlı Akdeniz şehirlerinde Fransız ve İtalyan otomobilleri kullanılmaya başlanmıştı.
De Dion Bouton
Kont Aalbert de Dion ve çilingir Georges Bouton tarafından 1893’te kurulan fransız otomobil markası. Aynı modeli defalarca üreterek otomobillerin daha ucuza geleceğini ilk olarak bu ikili ortaya atmıştır. Birinci dünya savaşından sonra yetersiz finansman yüzünden firma kapanmıştır.
Hidiv Kasrı
Hidiv Kasrı, İstanbul ilinin Beykoz İlçesi’ndeki Çubuklu sırtlarında yer alan bir eserdir. Yapım tarihi 1907 yılıdır. Mısır’ın son hıdivi Abbas Hilmi Paşa tarafından İtalyan mimar Delfo Seminati’ye yaptırılmıştır. Mimarisi nouveau tarzındadır. Hidivlik makamı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Mısır valililerine verilen bir unvandır. Hidiv Abbas Hilmi Paşa, Osmanlının Mısır valilerinden biridir. Genç yaşta olan paşa, 19. yüzyılın sonlarında, Mısır’daki İngiliz nüfuzunu kırmak ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan destek alabilmek içi süre İstanbul’da kalmıştır.
İngilizler Mısır’ı işgal ettikten sonra ülkeye krallık sistemini getirmiştir. Bu nedenle de Abbas Hilmi Paşa’nın Hidivlik unvanı elinden alınmıştır. Abbas Hilmi Paşa, bir söylentiye göre yerleşerek ya da sürgüne gönderilerek İsviçre’de yaşamını sürdürmüştür. Abbas Hismi Paşa’nın ailesi, 1937 yılına kadar bu kasırda yaşamıştır. Kasır aynı yıl İstanbul Belediyesi’ne satılmıştır.
YOKLUK YILLARI VE SONRASI
Cumhuriyet’in ilân edildiği bu yıllar Türkiye’nin ekonomik durumu, geri kalmışlığı malûm. Ama uygarlığın nimetlerinden yararlanmaya susamış insanlar gördükleri, duydukları bütün yeniliklere sahip olmak istiyorlardı. Tekerlekli motorlu araçlar ancak bazı ordu birliklerinde vardı o yıllar. Kamyon, motosiklet ve otomobil. Evet, otomobil ile İstanbullular daha 1900’lerde tanışmıştı. Şehirde devlet erkânını ara sıra taşıyan ancak üç-beş araç vardı. Padişah bile atlı araba ile cuma selâmı törenine veya şehir içi geziye çıkıyordu. Cumhuriyetin ilânından sonra işgal kuvvetlerinden birtakım araçlar kalmıştı. Bunların yanında Amerikalılar, o yıllar Sirkeci Rıhtımında bulunan depolarında Amerikan Foreign Trade adlı bir yarı montaj, yarı satış yeri kurmuşlardı. Buradan Chevrolet, Studebaker,Ford otomobil ve kamyonları birtakım komisyoncular vasıtasıyla piyasaya sürülüyordu. İtalyanların Fiat markası İstanbul’dan doğrudan doğruya Torino’ya bağlı ayrı bir acenta ile mallarını satıyordu. Bursa, İzmir, Ankara, Eskişehir ve Karadeniz illeri büyük ilgi gösteriyordu otomobile. Ancak bunların çalışacağı şehirlerarası yol yoktu ki. Eğer böyle bir durum olsaydı motorlu araçların satışı çok büyük rakamlara ulaşabilirdi. Pendik’ten Gebze’ye kadar bile karayolu ile gidilemiyordu. Ama Amerikalılar, İtalyanlar yine de memnundular. Ve İstanbul’un büyük bir otomobil pazarı olacağını görüyorlardı.