Etiket arşivi: Chevrolet

OTOMOBİL İSTANBUL’DA YAYILIRKEN

Amerika’dan ve Avrupa’dan gelen otomobillerin sayısı gittikçe artıyor, otomotivcilerin dikkati gittikçe Türkiye üzerinde yoğunlaşıyordu. Ünlü firmalar İstanbul’da acentalık açma konusunda birbirleriyle yarış halindeydiler. Ankara, Bursa, İzmir’den böyle talepler geliyordu ama bunlar Salıpazarı’nda monte edilen kamyon ve otomobilleri kime satacaklardı? Evet, alıcı kimdi? Hem büyük bir heves, daha doğrusu sevda haline gelen, hem de önemli bir ihtiyaç olan bu motorlu araçları kimler, hangi para ile satın alacaklardı? Sorun bu idi. Üstelik kamyon ve otomobiller satılsa bile onların yürüyeceği yol yoktu ki. Ne şehir içi, ne de şehirlerarası.
Fakat her şeye rağmen Türkiye’de otomobil sayısı her gün gittikçe artıyordu. Hatta 1928’lerde İstanbul’da ikinci el otomobil piyasası bile kurulmuştu.
500-600 bin nüfuslu İstanbul’un çeşitli semtlerindeki köşe başlarında taksi gurupları vardı. Şoförler ise bileği sağlam, az-çok öğrenim görmüş, aklı başında adamlardı. Beyoğlu’nda Tokatlıyan Oteli’nin öteki köşesinde sokağın başında Fiatcılar, Pangaltı’da Chevroletciler müşteri beklerdi. Değişik markalar değişik semtlere dağılmışlardı.
Şehzadebaşı’nda, Aksaray’da, Tepebaşı’nda, Fatih’te, Taksim’de, Kadıköy’de ve bunların önemli sokak başlarında da taksi bulunurdu.

YOKLUK YILLARI VE SONRASI

Cumhuriyet’in ilân edildiği bu yıllar Türkiye’nin ekonomik durumu, geri kalmışlığı malûm. Ama uygarlığın nimetlerinden yararlanmaya susamış insanlar gördükleri, duydukları bütün yeniliklere sahip olmak istiyorlardı. Tekerlekli motorlu araçlar ancak bazı ordu birliklerinde vardı o yıllar. Kamyon, motosiklet ve otomobil. Evet, otomobil ile İstanbullular daha 1900’lerde tanışmıştı. Şehirde devlet erkânını ara sıra taşıyan ancak üç-beş araç vardı. Padişah bile atlı araba ile cuma selâmı törenine veya şehir içi geziye çıkıyordu. Cumhuriyetin ilânından sonra işgal kuvvetlerinden birtakım araçlar kalmıştı. Bunların yanında Amerikalılar, o yıllar Sirkeci Rıhtımında bulunan depolarında Amerikan Foreign Trade adlı bir yarı montaj, yarı satış yeri kurmuşlardı. Buradan Chevrolet, Studebaker,Ford otomobil ve kamyonları birtakım komisyoncular vasıtasıyla piyasaya sürülüyordu. İtalyanların Fiat markası İstanbul’dan doğrudan doğruya Torino’ya bağlı ayrı bir acenta ile mallarını satıyordu. Bursa, İzmir, Ankara, Eskişehir ve Karadeniz illeri büyük ilgi gösteriyordu otomobile. Ancak bunların çalışacağı şehirlerarası yol yoktu ki. Eğer böyle bir durum olsaydı motorlu araçların satışı çok büyük rakamlara ulaşabilirdi. Pendik’ten Gebze’ye kadar bile karayolu ile gidilemiyordu. Ama Amerikalılar, İtalyanlar yine de memnundular. Ve İstanbul’un büyük bir otomobil pazarı olacağını görüyorlardı.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN OTOMOBİLİ

Cumhuriyetin ilanından sonra Ankara hareketlendi. Hem Batılı tüccarlar, hem de İstanbul’daki temsilcileri Ankara’ya âdeta akmaya başladılar. Başkentte artık sık sık otomobiller görülüyordu. Mustafa Kemal Paşanın otomobilinin yanında, başkaları da Ankara caddelerinde dolaşırken halk bu gâvur icadına alışmıştı. Petrolü, İngiliz şirketleri satıyordu otomobil sahiplerine.
Devlete ait olanlarla birlikte 100 kadar otomobil vardı Ankara’da ve varlıklı aileler de birer otomobil sahibi olmaya heveslenmeye başlamışlardı. Henüz 23-25 yaşında kendi adına firmasını kuran genç işadamı Koçzade Vehi Bey ise babasının istememesine rağmen kırmızı Belier marka bir otomobil aldı. Fiyatı 3500 lira. Bir süre bu araba gündüzleri taksi olarak çalıştı, akşamları da Koçzade ailesini bağdaki evlerine götürdü.
O sıralar Chevrolet otomobillerinin Ankara acentası, subaylıktan ayrılma Avni Bey adında bir zattı. İstanbul’dan getirdiği otomobilleri satarak bol para kazanıyordu. Ama eğlence hayatında çok para harcamasıyla bütün dikkatleri üzerine çekiyordu. Chevrolet ve Ford otomobilleriyle, Chrysler büyük bir rekabet halindeydi. Türkiye ise bu firmalar için önemli bir pazardı. Chevrolet’nin Ankara’da acentası olur da Ford’un olmaz mı? Ford’un memurlarından Mr.Chent ile Muhittin Akçor başkente gelince kısa bir araştırmadan sonra Koçzade Vehbi Bey ile temas kurdular.Zira bu dinamik ve yetenekli işadamı belli ki Ford’u en iyi pazarlayacak insandı. Ancak otomobil ticareti konusunda hiç bir deneyimi yoktu. Bu nedenle Koçzadeye bu işten anlayan iki arkadaşı ile işbirliği yapmasını, ayrı bir dükkan açmasını önerdiler. 1927 yılı idi. Koçzade Vehbi Bey, bir yıl kadar önce teyzesinin kızı Sadberk Hanım ile evlenmişti. Babası ise 1917’de kurduğu Koçzade Mustafa Rahmi firmasını oğluna devretmişti. Aynı zamanda Ankara Ticaret Odası İdare Heyeti Başkanlığına seçilmişti genç Koçzade. Ama Ford acentalığı gibi önemli bir teklifi alınca hemen babasına koşup ona sevinç içerisinde haberi iletti. Mustafa Bey, oğlunun öteden beri otomobil tutkusu içinde olduğunu biliyordu.
—Avni Beyin durumunu görüyorsun oğlum, dedi. Vur patlasın, çal oynasın. Sen bu şoförlerle baş edemezsin. Elindeki parayı da batıracaksın, bu işe girme, diye karşı çıktı. Genç Koçzade otomobilin ne kadar büyük istikbali olduğunu görüyor ve bu işi de başaracağına inanıyordu. Bu nedenle baba ile oğul bir hayli tartıştılar. Yaşlı adam bu arada hayli yorulmuş ve üzülmüştü. Sonunda oğlunun o güne kadar yaptığı her işte başarılı olduğunu gören Koçzade Mustafa Bey eğer izin vermese oğlunun fevkalâde kırılacağını görerek evet demek zorunda kaldı.