Etiket arşivi: Ford

YOKLUK YILLARI VE SONRASI

Cumhuriyet’in ilân edildiği bu yıllar Türkiye’nin ekonomik durumu, geri kalmışlığı malûm. Ama uygarlığın nimetlerinden yararlanmaya susamış insanlar gördükleri, duydukları bütün yeniliklere sahip olmak istiyorlardı. Tekerlekli motorlu araçlar ancak bazı ordu birliklerinde vardı o yıllar. Kamyon, motosiklet ve otomobil. Evet, otomobil ile İstanbullular daha 1900’lerde tanışmıştı. Şehirde devlet erkânını ara sıra taşıyan ancak üç-beş araç vardı. Padişah bile atlı araba ile cuma selâmı törenine veya şehir içi geziye çıkıyordu. Cumhuriyetin ilânından sonra işgal kuvvetlerinden birtakım araçlar kalmıştı. Bunların yanında Amerikalılar, o yıllar Sirkeci Rıhtımında bulunan depolarında Amerikan Foreign Trade adlı bir yarı montaj, yarı satış yeri kurmuşlardı. Buradan Chevrolet, Studebaker,Ford otomobil ve kamyonları birtakım komisyoncular vasıtasıyla piyasaya sürülüyordu. İtalyanların Fiat markası İstanbul’dan doğrudan doğruya Torino’ya bağlı ayrı bir acenta ile mallarını satıyordu. Bursa, İzmir, Ankara, Eskişehir ve Karadeniz illeri büyük ilgi gösteriyordu otomobile. Ancak bunların çalışacağı şehirlerarası yol yoktu ki. Eğer böyle bir durum olsaydı motorlu araçların satışı çok büyük rakamlara ulaşabilirdi. Pendik’ten Gebze’ye kadar bile karayolu ile gidilemiyordu. Ama Amerikalılar, İtalyanlar yine de memnundular. Ve İstanbul’un büyük bir otomobil pazarı olacağını görüyorlardı.

ANKARA PARİS YOLLARINDA

Ankara tüccarlarından Ford’un acentesi Koçzade Vehbi Bey tren Sirkeci Garından ayrılırken fevkalâde mutlu ve heyecanlı idi. Yıllardan beri içinde olan bir özlemi gideriyor, nihayet hayalinde yaşattığı Avrupa’yı görmeye gidiyordu.
Semplon Ekspresi süratle Hadımköy, Çatalca istasyonlarını geçip Edirne’ye, Bulgaristan sınırına doğru hızla yollanırken Vehbi Bey düşünüyordu tatlı tatlı. Önce Sofya’ya uğrayacaklardı, oradan Romanya’nın âdeta küçük Paris denilen Bükreşi’ni görecekler; sonra Viyana, Berlin ve nihayet ver elini Paris gezilecekti.
Koçzade Vehbi Bey yalnız değildi bu yolculukta. Kınacızade Mustafa Bey ve çok yakın akrabası Çubukçuzade Arif Bey beraberdiler. Ankara’nın bu önemli ve pek genç tüccarları dil bilmedikleri için yanlarında çalışan bir mühendisi de tercüman olarak götürüyorlardı.
Koçzade Vehbi Bey 30 yaşlarında, işini pek seven ve 16 yaşından beri çalışarak başarı kazanmış, geleneklerine, dinine bağlı anne tarafından 600, baba tarafından 250 yıllık Ankaralı bir ailenin çocuğu idi. Keçiören’in Çoraklı semtinde bir yazlık evde 1901’de doğmuştu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun başında Padişah Sultan Abdülhamid vardı o yıllar ama o görkemli imparatorlukta çöküntü başlamıştı. Padişah ise bir yandan Avrupalıların, bir yanda. Elektrik yoktu, gazyağı yakılıyordu lambalarda. Gazyağını iki litrelik tenekelerde Amerikalılar, İngilizler getiriyor ve satıyorlardı Ankaralılara.
Ülke bakımsızdı, yol yok, su yok, okul yok, ilaç yok, sağlık hizmeti diye bir şey yoktu. Ve Ankara küçük bir kasaba gibiydi.
Rumlar, Ermeniler ve Museviler idare ediyordu ticareti. Müslüman Türkler ise onların mağazalarında, işyerlerinde çalışıyorlardı.
En güzel evler, dükkanlar gayrimüslimlerindi. Pazar günleri tertemiz giyinir eğlenir, büyük caddelerde piyasa yaparak birbirlerini görürlerdi.
Müslüman aileler kendi içlerine kapanık yaşarlardı. Zenginler, Musevi ve Hıristiyanlara göre pek azdı. Bulgurlular, Kınacılar, Aktarlar ki bunların birkaç bin altın servetleri olduğu söylenirdi.
Zenginlik derecesine göre bu ailelerin çift atlı veya tek atlı arabaları, onlara hizmet verirdi. At ve eşek sahibi olmak bile bir başka varlık ölçüsüydü.
Mahalle mektebinden sonra Koçzade Vehbi Beyi, Hacıbayram Camii yanında bir ilkokula vermişlerdi. Birincilikle bitirmişti orasını. Sonra Taş Mektep’e, ardından idadiye geçmişti (günümüzün lise karşılığı). Fevkalâde başarılı bir öğrenci olmasına rağmen Vehbi Bey ısrarla okuldan ayrılmak ve ticaret hayatına atılmak istiyordu. Ailesinin bütün ısrarlarına rağmen tasdiknamesini okuldan aldığı zaman tam 15 yaşındaydı.
Koçzade, kendisine bu hayatı kararı verdiren sonun başlangıcı olayı hatırlayarak gözlerini yumdu ve hafifçe gülümsedi.

MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN OTOMOBİLİ

Cumhuriyetin ilanından sonra Ankara hareketlendi. Hem Batılı tüccarlar, hem de İstanbul’daki temsilcileri Ankara’ya âdeta akmaya başladılar. Başkentte artık sık sık otomobiller görülüyordu. Mustafa Kemal Paşanın otomobilinin yanında, başkaları da Ankara caddelerinde dolaşırken halk bu gâvur icadına alışmıştı. Petrolü, İngiliz şirketleri satıyordu otomobil sahiplerine.
Devlete ait olanlarla birlikte 100 kadar otomobil vardı Ankara’da ve varlıklı aileler de birer otomobil sahibi olmaya heveslenmeye başlamışlardı. Henüz 23-25 yaşında kendi adına firmasını kuran genç işadamı Koçzade Vehi Bey ise babasının istememesine rağmen kırmızı Belier marka bir otomobil aldı. Fiyatı 3500 lira. Bir süre bu araba gündüzleri taksi olarak çalıştı, akşamları da Koçzade ailesini bağdaki evlerine götürdü.
O sıralar Chevrolet otomobillerinin Ankara acentası, subaylıktan ayrılma Avni Bey adında bir zattı. İstanbul’dan getirdiği otomobilleri satarak bol para kazanıyordu. Ama eğlence hayatında çok para harcamasıyla bütün dikkatleri üzerine çekiyordu. Chevrolet ve Ford otomobilleriyle, Chrysler büyük bir rekabet halindeydi. Türkiye ise bu firmalar için önemli bir pazardı. Chevrolet’nin Ankara’da acentası olur da Ford’un olmaz mı? Ford’un memurlarından Mr.Chent ile Muhittin Akçor başkente gelince kısa bir araştırmadan sonra Koçzade Vehbi Bey ile temas kurdular.Zira bu dinamik ve yetenekli işadamı belli ki Ford’u en iyi pazarlayacak insandı. Ancak otomobil ticareti konusunda hiç bir deneyimi yoktu. Bu nedenle Koçzadeye bu işten anlayan iki arkadaşı ile işbirliği yapmasını, ayrı bir dükkan açmasını önerdiler. 1927 yılı idi. Koçzade Vehbi Bey, bir yıl kadar önce teyzesinin kızı Sadberk Hanım ile evlenmişti. Babası ise 1917’de kurduğu Koçzade Mustafa Rahmi firmasını oğluna devretmişti. Aynı zamanda Ankara Ticaret Odası İdare Heyeti Başkanlığına seçilmişti genç Koçzade. Ama Ford acentalığı gibi önemli bir teklifi alınca hemen babasına koşup ona sevinç içerisinde haberi iletti. Mustafa Bey, oğlunun öteden beri otomobil tutkusu içinde olduğunu biliyordu.
—Avni Beyin durumunu görüyorsun oğlum, dedi. Vur patlasın, çal oynasın. Sen bu şoförlerle baş edemezsin. Elindeki parayı da batıracaksın, bu işe girme, diye karşı çıktı. Genç Koçzade otomobilin ne kadar büyük istikbali olduğunu görüyor ve bu işi de başaracağına inanıyordu. Bu nedenle baba ile oğul bir hayli tartıştılar. Yaşlı adam bu arada hayli yorulmuş ve üzülmüştü. Sonunda oğlunun o güne kadar yaptığı her işte başarılı olduğunu gören Koçzade Mustafa Bey eğer izin vermese oğlunun fevkalâde kırılacağını görerek evet demek zorunda kaldı.